CALL OF DUYT 2
1939 yılında Hitler'in Polonya'yı işgali, ardından 1941 yılında Rusya'ya el atması ile başlayan İkinci Dünya Savaşı, Japonya'nın Amerika'ya düzenlediği Pearl Harbor saldırısıyla farklı bir boyut kazanarak büyüdü. Amerikan ve İngiliz birliklerinin beraber düzenlediği Normandiya çıkartması, Rusya'dan sonra Alman'lara indirilen en büyük darbe oldu... 1945 yılında savaşın en acı olayı yaşandı ve Amerika Birleşik Devletleri, Pearl Harbor saldırısının intikamını almak için önce Hiroşima'ya ardından Nagasaki'ye atom bombaları attı. Bu saldırıda Hiroşima'da 200 bini aşkın, Nagasaki'de de 80 bini aşkın sivil hayatını kaybetti, bir o kadarı da sakat kaldı. İkinci Dünya Savaşı'nda, toplam 45 milyonu aşkın insan hayatını kaybetti, bir o kadarı da sakat kaldı.
Günümüzde neredeyse her konuyla ilgili oyun bulurken, İkinci Dünya Savaşı'nı anlatan FPS (First Person Shooter) oyunları da çıktı. Ama bu denli büyük bir savaşı oyuncuya birebir yansıtabilmek kolay değil. Tarzın öncüsü Medal of Honor, 2002 yılında PC'lerimizi ziyaret ettiğinde (2000 yılında MoH'un ilk oyunu PlayStation'a çıkmıştı) hepimiz Omaha Sahili çıkartmasını şaşkınlık ve yüksek düzeyde adrenalinle oynamıştık. Ardından oyuna ek paketler geldi, ama yapımcı 2015'in ilk oyundan sonra ayrılması ek paketlerin ilk oyun kadar ses getirememesine, ses getirecek kadar kaliteli olamamasına neden oldu. Bütün bunların yanında oyunlarda tek kişi olarak koca Alman ordularına karşı oynamamız, sürekli yenilik ve gerçekçilik arayan oyuncular tarafından pek lezzetli karşılanmaz oldu. Tam bu sırada ortaya Infinity Ward'ın eşsiz oyunu Call of Duty çıktı. Medal of Honor'ın gördüğümüz/görmediğimiz ne kadar eksisi/eksikliği varsa hepsini kapatarak, üstüne üstlük motordaşı (her iki oyun da Quake 3 motoru kullanıyordu) oyuna hem atmosfer, hem grafik, hem de oynanış olarak ciddi farklar atarak piyasada ciddi bir yer edindi ve İkinci Dünya Savaşı konulu FPS oyunu dendiği zaman akla ilk gelen oyunlardan oldu. Call of Duty'ye gelen ek paket, en az ana oyun kadar iyiydi. Oyunun fanatikleri Call of Duty 2'yi beklemeye başladılar ve oyun nihayet çıktı.
Oyunu anlatmaya başlamadan önce mesaj odalarımızda zaman zaman sorulan en uygun performans ayarlarının nasıl yapılacağına değineyim. Eğer ekran kartınız DirectX 9 destekliyorsa ve gerçekten hızlı bir kartsa Rendering Method Preference bölümünü DirectX 9 olarak seçin. Kartınız düşük performanslı bir kartsa tavsiyem (grafikler biraz kötüleşecek ama performans artışı çok fazla) DirectX 7 olarak ayarlayın. Bunun haricinde texture (kaplama) ayarlarını eğer nasıl ayarlayacağınızı ya da elle ayarlamanızın nasıl bir performans doğuracağını bilmiyorsanız Auto olarak ayarlayın. Yine ekran kartı performansınıza göre Number of Dynamic Lights, Shadow ve Soften Smoke Edges özelliklerini değiştirme imkanınız var. Yavaş kartlarda özellikle Soften Smoke Edges'i minimumda tutmaya çalışın, çünkü oyuna genel olarak dumanlı bir hava hakim. Hal böyle olunca kartınız gördüğü her duman efektini mümkün olduğunca yumuşatmaya ve gerçeğe uygun hale getirmeye çalışıyor. Bu da performans kaybı anlamına geliyor. Türkiye'de kullanıcısı ne kadardır bilemem ama oyuna, NVIDIA kartlar için SLI (kısacası çift ekran kartı kullanabilme desteği) konmuş. Grafiklere ve diğer teknik konulara yazının so
Hava çok soğuk... Cephanem bitmek üzere...
Önceki oyunda olduğu gibi yine üç farklı ülkeye mensup (Rusya, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri) askerleri oynuyoruz. Rusya'dan Er Vasili Ivanovich Koslov, İngiltere'den Çavuş John Davis ve Tankçı Komutan David Welsh, A.B.D.'den de Onbaşı Bill Taylor yönettiğimiz karakterler. Oyunda ilk dikkatimizi çeken nokta görev seçme sisteminin oyuna konması. Bu sayede çizgisel olan oynanışı mümkün mertebe bertaraf etmeye çalışılmış, başarılı da olunmuş. Ayrıca görevler, savaşın geçtiği yere ve tarihe göre sıralanmış. 1941 yılını Rusya cephesinden oynarken, 1944 yılını A.B.D. cephesinden oynuyorsunuz.nlarında değineceğim. başlıyoruz. Kısa bir training (alıştırma) bölümünden sonra kendimizi yoğun bir çatışma halinde buluyoruz. Alıştırma bölümünde gösterilmeyen birkaç yenilikle bu şekilde tanışıyoruz. Bunlardan ilki göstergelerimiz. Sol alt köşedeki pusula niteliğindeki gösterge, önceki oyunla birebir aynı ama bir farkla. Artık düşmanlarımızı kırmızı renkli olarak bu göstergede görebiliyoruz. Bu olay yoğun çatışmalarda oldukça işimize yarıyor. İkinci yenilik ise olmayan sağlık göstergemiz. Oyunu daha gerçekçi bir hale getirmek için sağlık paketi kavramı ortadan kaldırılmış, yerine Brothers in Arms'daki gibi kendiliğinden iyileşme getirilmiş. Çatışmaların yoğunluğu arasında fıldır fıldır sağlık paketi aramak zaten çok mantıklı gelmiyordu ve oyunun aksiyonsal (?) kısmını baltalıyordu. Artık, çok yaralandığımız zaman yönettiğimiz askerin gözünden dünyayı "kanlı" bir biçimde görüyoruz. Bu şekilde olduğunuz zaman yapmanız gereken şey, bir barikat bulup, arkasına geçip en az 10 saniye dinlenmek. Ardından kaldığınız yerden devam edebilirsiniz çatışmalara.
Oyundaki bir diğer yenilik sis bombaları. İlk görevde bizden kullanmamız istendiğinde "hazırlanmış senaryo gereği kullanıyoruzdur" demiştim ama oyunun ilerleyen kısımlarında sis bombalarının oynanışı ve çatışma seyrini nasıl değiştirdiğine şahit oluyorsunuz. Mesela yoğun ateş altında olduğunuz zaman, ya da yerini tespit edemediğiniz bir keskin nişancı varsa, ortama bir tane sis bombası atarak karşı tarafı geçici olarak durdurabiliyor, doğru yerlere konumlanarak, düşmana en fazla kaybı verebileceğiniz şekilde yerleşebiliyorsunuz. Strateji yaratarak oynamak isteyenler için hoş bir yenilik. Konu bombadan açılmışken Grenade Indicator'dan (El bombası göstergesi) bahsetmemek olmaz. Düşman tarafından yakınınıza bir el bombası atıldıysa bu özellik devreye girerek bombanın ne tarafta olduğunu gösteriyor. Böylelikle el bombalarından minimum hasar alıyorsunuz. Oyunda yapılan yenilikler tamamen gerçekçiliği arttırmak adına yapılmış. Bunlardan bir diğeri de nefes tutma olayı. Oyunun ilerleyen kısımlarındaki keskin nişancılık görevlerinde tüfekle zoom yaptığınız zaman tüfeğin sallandığını görüyorsunuz. Artık gerçek bir keskin nişancı gibi nefes tutarak (tüfek zoom'luyken varsayılan tuş shift) atış yapmamız gerekiyor. Karşılaştığımız en son yenilik ise oynanışla ilgili. Bundan sonra çatışmalarda herhangi bir şekilde kendi takım arkadaşınızı vurmanız halinde oyun bitiyor. Önceki oyunlarda dost ateşi kapalı idi ama yine gerçekçilik adına dost ateşi açılmış. Eğer dikkatli oynarsanız zaten kendi arkadaşınızı vurmanız hayli zor
Durumum çok kötü, dinlenmem lazım....
Oyun, ilk oyundan yadigar kalan yüksek tansiyonu arttırarak devam ettirmiş. Daha oyunun başlarında çatışmaların sertliği sonucu zaman zaman psikolojik olarak çökebiliyorsunuz. Hele hele bazı bölümlerde cephaneniz azken, takım arkadaşlarınız gözünüzün önünde tek tek can verirken ve karşı tarafın adamları akın akın çoğalarak gelirken tuhaf duygular yaşayabiliyorsunuz. Zaten Call of Duty'yi Call of Duty yapan, savaşı olduğu gibi yansıtabilmesiydi, ama bu oyun gerçekten bu olaya son noktayı koymuş durumda. Oyunda sadece iki silah taşıyabiliyorsunuz, bununla birlikte bomba sayılarına sınır konmuş ve dört el, dört de sis bombası taşıyabiliyorsunuz. Oyunda abartılı hiçbir silah yok, önceki oyunun ek paketinde konan lav silahı veya türevleri işlevsel olarak zaten pek bir işe yaramadığı için konmaması da iyi olmuş. Çatışmalarda size verilen silahların cephaneleri eğer dikkatli kullanmazsanız çabucak bitiveriyor siz de mecburi olarak düşmanların silahlarına sarılıyorsunuz.
Call of Duty'de en çok beğenilen ve tarzdaşları arasından sıyrılmasının en büyük nedeni olan takım oyunu çok hoş bir biçimde devam ediyor. Oldukça iyi bir yapay zekaya sahip olan takım arkadaşlarınız savaş sırasında size ellerinden geldiğince yardım ediyorlar. Örnek verecek olursam; yoğun bir çatışmadasınız, düşman bir yandan size mermi yağdırıyor, bir yandan da kafanıza el bombası atıyor. Takım arkadaşlarınız karşı tarafın ateşinin en yoğun olduğu yere karşı bir atak geliştiriyor, size atılan el bombalarını iadeli taahhütlü olarak karşı tarafa postalıyor. Bu çok iyi bir özellik, hem canınızı kurtarıyorlar (el bombasına denk gelirseniz doğrudan ölüyorsunuz) hem de karşı tarafa ciddi zayiatlar verdiriyorlar. Ama zaman zaman takım arkadaşlarınız da hata yapabiliyorlar. Mesela az önce bahsettiğim bombayı alıp karşıya atma meselesini zamanlama hatası yüzünden bazen canlarıyla ödeyebiliyorlar. Gerçi bu bir hata gibi görünse de oyunun gerçekçiliği artmış oluyor.
Yapay zekadan konu açmışken düşman yapay zekasından da bahsedeyim. Açıkçası ilk oyunda çok fazla beğenmediğim bir yapay zeka vardı, bir süre sonra kimin, nerede, nasıl hareket edebileceğini kestirebiliyordunuz. Ama bu sefer karşımızda ciddi ciddi akıllı adamlar var. Karşı tarafın yapay zekasını iki örnekle anlatayım. Teke tek kaldığınız zaman düşman sizin ilk hamleyi yapmanızı beklemek için bir köşe bulup saklanıyor. Siz onu saklandığınız yerden çıkarmak için el bombası attığınız zaman, sizin takım arkadaşlarınızın onlara yaptığı gibi, alıp bombayı size yolluyor. Eğer yapacak daha iyi bir şeyiniz yoksa sinirlenip "kafasına sıkmaya" gidiyorsunuz. Tabi bu sırada elinizdeki silahın etki durumu ve mermi sayısı çok önemli. Mesela elinizde Mosin-Nagant gibi bir silah veya benzeri varsa bu konuyu oturup (tabi uzun uzun düşünmek için vaktiniz olmayacağını hatırlatayım) bir daha düşünmeniz gerekebilir. Ama elinizde bir PPsH (en sevdiğim silahlardan) varsa savaş çığlıkları atarak (?) hedefinize yönelebilir, uygulamak istediğiniz fiili gönül rahatlığıyla uygulayabilirsiniz.
Diğer örneğimi de topluca çatışmalardan vereyim. Karşı taraf ile sayılarınız eşit oldu diyelim. Bu durumdaki düşmanın yaptığı en iyi şey saklanıp doğru hedeflere el bombaları yollamak. Eğer sürünerek (çömelerek veya normal koşarak yanlarına giderseniz öteki tarafı kolaylıkla boyluyorsunuz – seçtiğiniz zorluğa da bağlı elbette) yanlarına kadar ilerlerseniz ilk yaptıkları şey sizi öldürmeye çalışmak. Arkanızdan takım arkadaşlarınız da geldiyse durumlarının aleyhlerinde gelişeceğini anlayan düşman takımı dağılarak kendilerine uygun pusu yerleri seçiyorlar. Gerçekten yapay zekanın bu şekilde "tepkisel" olarak hareket etmesi beni en çok memnun eden yanlardan. Oyunun hem oynanışını olumlu yönde etkiliyor, hem de oyunda yapılmak istenen gerçekçilik havasını sonuna kadar sağlıyor. Oyunda artık kendiniz save yapamıyorsunuz. Oyun siz ilerledikçe sık sık save yapıyor ve öldüğünüz zaman en yakın zamanda alınan save'den devam edebiliyorsunuz. Zaten otomatik save yerleri kritik yerlerde olduğu için sıkıntıya girmenizi gerektirecek bir durum yok ortada.
Geri adım atmak yok!
Oyunda görevler önceki oyunlarda olduğu gibi çizgisel ve önceden hazırlanmış sahneler şeklinde oynanıyor. Ancak yapımcılar bu çizgiselliği bir nebze olsun aşabilmek için bazı bölümlerde yapılacak görevlerin hepsini birden verip, hangisinden başlayacağımızı da bize bırakıyor. Normalde pusulada görülen ve görev anlamına gelen yıldız yerine A,B,C,D,E gibi harfler çıkıyor. Biz de bulunduğumuz yere göre hangisi en yakınsa ya da canımız hangisinden başlamak istiyorsa ondan başlayabiliyoruz. Güzel düşünülmüş bir fikir, ama az uygulandığı için doyurucu değil. Görevlerde genel olarak yaptığımız şey, "mıntıka temizliği" yapmak ve karşı tarafın binalarını ele geçirmek. Tabi bunlarla birlikte oyunun ilerleyen kısımlarında Tankçı Komutan David Welsh ile oynarken tank kullanarak, düşman tanklarını ve tanksavarlarını etkisiz hale getirme görevini de yapabiliyoruz. Görevlerde çok fazla bir çeşitlilik yok ama dinmek bilmeyen çatışmalar sayesinde bunun eksikliğini hissetmiyorsunuz. Hele bazı bölümlerde (ki bu bölümler oyunun sonlarında oluyor) görev bitti diye sevinirken ani bir hava indirmesi ve bombardımanıyla birlikte etrafınızda size doğru akın akın ilerleyen düşmanlara karşı savaşmak oldukça zevkli ve heyecanlı oluyor.
Rusya, Tunus, Mısır, Libya, Fransa ve Almanya'da yapılan çatışmalar, mekanların da doğru kullanılmasıyla oyundaki zevki artıyor. Oyunda en can alıcı savaşlar yansıtılmış. Rusya'da karlı hava ve yıkılmış binaların arasında savaşırken, Mısır'da kavurucu güneş altında ve çölün ortasında tankların arkasına saklanarak yapılan savaşlar yer alıyor. Fransa ise oyunun belkemiğini oluşturan şehir şüphesiz. Zira Normandiya Çıkartması teması işlenmiş Fransa'da geçen ilk görevde. Hatta bana göre oyundaki en epik biçimde yansıtılan bölüm yine burası. Ayrıntılara çok girmek istemiyorum ama inanın gördüklerimi tek tek anlatmamak için kendimi zor tutuyorum. Oyundaki konsept o kadar hoş bir şekilde işlenmiş ki, hani oyunun içindeymişsiniz gibi bir his vardır ya, onu birebir görüyorsunuz bu oyunda.
Oyunun çoklu oyuncu ayağı yine çok sağlam. 13 harita ve 5 mod bulunan kısımda LAN veya internetten kapışmak için Deathmatch, Team Deathmatch, Headquarters, Capture the Flag ve Search And Destroy size hoşça vakit geçirtecektir. Ancak söylemek istediğim bir durum var, o da Capture The Flag haritalarından bazılarında bayrakların birbirlerine çok yakın yerlere konmuş olması. Açıkçası bu bölümlerde zevk alamadım ben. Ama Team Deatmatch veya Headquarters bölümlerini oynarken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz.
Oyunun havasından ve oynanıştan biraz bahsettikten sonra gelelim teknik ayrıntılara. Oyun, önceki oyunlar gibi Quake 3 motoru kullanmıyor. Infinity Ward bu oyun için yeni bir motor hazırlamış. Oyuna ilk başladığınızda sisteminizi de kasmasa sanki eski grafik motoru varmış gibi hissedebilirsiniz (tüm detaylar açık olmasına rağmen). Ama sağa sola, bilhassa ışık kaynaklarına, gölgelere ve su efektlerine bakınca grafik motorunun aslında fena olmadığını görüyorsunuz. Karakter modellemelerinde ise yüz modellemeleri haricinde çok bir numara yok, giysi kaplamaları çok kaliteli değil. Bunun haricinde oyunda çok farklı hava şartlarını yansıtabilmesi ve bu sırada çok fazla bir sisteme gerek duymaması açısından grafik motorunu iyi olarak değerlendirebiliriz. Rusya'da kar, Afrika görevlerinde gece ve yoğun güneş efektli gündüz, Almanya görevlerinde yağmur sistemi neredeyse hiç zorlamadan yansıtılan efektler. Oyunu AMD 3200+, 512 MB RAM ve 6600 GT (570/1150) ekran kartıyla 1152*864 çözünürlükte bütün ayarlar yüksek düzeyde iken akıcı olarak oynadım. Ancak Anti Aliasing açtığım zaman ciddi şekilde performans kaybı yaşadım. Bu aralar çıkan oyunlarda 512 MB RAM'imin yetmediğini görüyorum, ama Call of Duty bu konuda çok mütevazı. Önerilen sistemlerde oyun rahatlıkla çalışacaktır. Ancak konu fizik motoruna gelince CoD 2 ilk etapta sınıfta kalıyor (durun daha ikinci etap var). Ama her şeyin bir sebebi vardır değil mi? CoD 2 gibi bir oyunu yapan firmanın, oyundaki fizik motorunu daha da iyileştirme fikri bizden önce onların akıllarına gelmiştir diye düşünüyorum Oyundaki fizik motoru çok detaylı değil, bize yansıttığı en önemli aksiyon askerlerin el bombasıyla havaya uçarak ölmeleri. Onun haricinde gözüme takılan (?) bir durum yok. Ha bir de kafasına tam isabet alamadığımız askerlerin kafalarındaki şapkanın uçması var. Başta bu bize yeterli gelmese de, oyun ilerledikçe bunun sebebini (yani ikinci etap) anlıyoruz. Oyunda karşılıklı savaş yapıyoruz ve takdir edersiniz ki kalabalık insan toplulukları söz konusu burada. Eğer HL 2'deki kadar gelişmiş bir fizik motoru uygulanmış olsaydı, şu anki haliyle bile zaman zaman sistemimizi tekleten (Mısır'daki ilk görev en büyük örnek) oyun oynanamaz hale gelebilirdi. Yani motor oyuncular düşünülerek hazırlanan bir motor. Zaten oynanışı da çok fazla etkilememesi dolayısıyla göz ardı edebiliriz. Ses ve müziklere gelecek olursak, Infinity Ward'ın özellikle sesler konusunda çok çok iyi bir iş çıkardığını belirtmemiz gerekir. Gerek karakter seslendirmeleri, gerek silah sesleri, gerek ambiyans sesleri mükemmel. İlk oyunda arka plandan gelen çatışma sesleri, top patlamaları vs. sesler, daha da güzelleştirilerek oyuna konmuş. Oyunun ses kısmını ne kadar överek anlattıysam, müzik kısmını da o kadar yererek (!) aktaracağım. Oyunda nedense doğru düzgün müzik kullanılmamış. Ya yansıtılmak istenen yoğun çatışma ortamını bozmamak için ya da müzik konusunda önceki oyundaki kadar başarılı olunamayacağı düşünüldüğü için bu şekilde yapılmış olabilir. Görev sonlarında çalan kısacık parçalar kulağımızın kovuğuna yetmiyor maalesef.
Oyunun, oynama süresi, sizin seçtiğiniz zorluk seviyesiyle doğru orantılı. Ben oynarken devamlılığı sevdiğim için, sürekli ölmek işime gelmez, ama karşımda tüfeğini bana doğrultup ateş etmeyen düşman görürsem bu da kendimi kötü hissetmeme neden olur. Bu nedenle zorluk seviyesi olarak
Regular'ı oynayarak bitirdim oyunu. Eğer FPS oyunlarına eliniz yatkın değilse, ya da düşmanın sizi pek zorlamamasını istiyorsanız Easy'yi seçerek oyuna başlayın. Oyunun başlarında her zorluğu denedim ve düşmanın özellikle Veteran'da pek göz açtırmadığına şahit oldum. Ben oyunu seçtiğim zorluk seviyesinde yaklaşık 25 saatte bitirdim. Oyunda hile yapacak olanları ise hile yapmaları sonucunda, alacakları zevkin %70'ini alamayacakları konusunda uyarmam lazım. Çünkü oyunda yaralı biçimde saklanacak yer aramak bile ayrı bir zevk.
Sonuç olarak oyun Editörün Seçimi'ni fazlasıyla hak ediyor. Yazının en başında da belirttiğim gibi dünyanın gördüğü en büyük yıkımlara neden olan bir savaşın önemli bölümlerini oynuyoruz. Bu olayın ne kadar acı, savaşan insanların ne kadar zor şartlar altında görevlerini yapmaya çalıştıklarını, zaman zaman hiç beklenmedik bir anda nasıl "pisi pisine" öldüklerini tüm çıplaklığıyla sergileyebilmesi açısından tam bir başyapıt Call of Duty 2. Son zamanlarda bitirdikten sonra bittiğine üzüldüğüm nadir oyunlardan biri ayrıca. Tadını çıkara çıkara oynayın. İyi oyunlar..
|